Gönderen Konu: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)  (Okunma sayısı 10483 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

zgnrsn

  • Ziyaretçi
UZAYLILAR NİÇİN TEMAS KURMUYORLAR?


Orta okulda iken gece gökyüzünde samanyolunu görmemden itibaren uzay konularıyla fazlaca ilgiliydim . Okumalarım bir tarafa, teleskop aldım, “Astronomy” ve “Deep Sky” dergilerine abone oldum. E.Ü. Astronomy Yaz Okuluna katıldım; vb. Bu ilgimi  paylaştığım arkadaşlarımla ortak kanaatimiz, “uzaylılar dünyaya gelirse herhalde önce bizi alırlar” idi. Ufo olasılığı , gizem düşkünlüğümüze hitap eden ve evrensel ölçekte düşünmemize olanak veren  bir kapı aralığı idi.


Felsefe ilgim üniversite yıllarımdan itibaren devam ediyor. Fen bilimleri eşliğinde “her şey niye böyledir?” sorusunun yanıtını ararken evrendeki yerimizin “hiç” düzeyinde olduğunu kavrayabiliyoruz. Diğer taraftan dünya ölçeğinde zihinsel etkinlikler yönünden en yüksek organizma olduğumuzun da farkına da varıyoruz ve varlıkların en yeri doldurulmazını oluşturma  potansiyelimizi değerlendirmeye  girişebiliyoruz. Bu anlamda  bir organizmanın evrenin yaşını hesap edebilmesi bana ilginç geldi ve bu deneyimi bizzat yaşamak istedim. Bunu gerçekleştirdim de. Bu çalışmanın yan ürünü olarak özel görelilik teorisinin yanılgılarını idrak ettim.


Bu süreç boyunca “uzaylılar niye temas kurmuyorlar?” sorusu da zihnimde bir dosya halinde duruyordu.


Günlük hayatımdaki uyaranlar, psikoloji ile de ilgilenmemi gerektirdi. İnsanların kitaplarda yeralan bilgilerden bihaber olması, özellikle yansıtma mekanizması ile ruhsal telafi ve savunma mekanizmaları konusundaki  körlükleri, önceki nesillerin psişik kamburlarını aynen tekrarlamaları ve kirli ruh eşliğinde ömürlerini tüketmeleri çok üzücü. 

Diğer taraftan Avrupa Birliği, kendi uygarlık kusurlarına bakmadan bizi oyalıyor ve incinme hissediyoruz. İşte tüm bu etkenler bir arada bana aşağıdaki felsefi-bilimkurgu öyküyü yazdırdı; paylaşayım dedim.







FELSEFΠ  BİLİMKURGU  ÖYKÜ


Uzaylılar neden temas kurmuyorlar?





einsteinRF@cosmos.net

 


Elektronik posta kutuma gelen ilgisiz mesajları, -virüs korkusundan- açmadan silerim. İkinci defa gelen bir tanesini, kaynak adresini de ilginç bularak açmaya karar verdim. Mesajı gönderen, “Einstein (RF) *” olduğunu, bazı önemli bilgileri dünyaya iletmek maksadıyla beni seçtiğini söylüyordu. Bunun şaka sanılmaması ve diğer insanların da ciddiye almasını sağlamak için kendisine ait Özel Görelilik Teorisindeki anlaşılması kolay bir uygunsuzluğu –kanıt olarak- itiraf edeceğini belirtiyordu (özetle; teoride işleme alınan ışık ile ışık kaynağının aynı yöndeki hareketleri analiz edilmiş; oysa ışık, sol tarafa giderken, kaynağı sağ tarafa gidiyor halinde analiz yapılsa, bu defa zaman hızlanması gibi kabul edilemez bir sonuç elde edildiğini ve sayısal örnekleme yapılırsa bu uygunsuzluğun daha kolay anlaşılacağını detaylı olarak anlatmıştı). Bu açıklamayı anlayıp inanmam halinde, çok daha önemli bilgiler paylaşacağını ifade ediyordu.

*  RF (reformatted) : Düşünce sistemi, yazılım formatına aktarılıp zihinsel etkinlikleri ölümsüz hale getirilmiş seçilmiş kişi.


SÜRECEK...
« Son Düzenleme: Mart 29, 2017, 07:24:23 ÖS Gönderen: zgnrsn »

zgnrsn

  • Ziyaretçi
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #1 : Mart 30, 2017, 06:45:32 ÖS »
Heyecanlandım ve hemen bu kanıtı inceledim. Başlangıçta anlamakta zorlandım. Teoride ışık, kaynağı ile aynı yönde gittiğinde ışık hızı değerinin sabit kalması için “zaman temposunun yavaşlaması gereği” sonuç olarak ortaya çıkmaktaydı. Kaynağının gittiği yönün tersine giden ışığın hareketi için teori analizi tıpatıp aynen uygulandığında bu defa “zaman temposunun hızlanması gereği” elde ediliyordu (**).


  Evet,  bu noktada ciddi bir uygunsuzluk vardı; öyle ya ışık kaynağından aynı anda salınan birbirine 180 derece zıt yönde iki ışıktan biri zaman temposunun yavaşlamasını gerektirirken, diğeri hızlanmasını gerektiriyordu ki bu durum nedenselliğe aykırıydı; saat ne yapsın! İletinin iddiası/şifresi doğru gibi; müthiş! İşlemleri tekrarladım, sonuç aynı idi. Gene de inanamadım, bir yanlışlık yapıyor olmalıyım diye düşündüm; bir de sayısal sağlama yapayım dedim. Sayısal örnekleme daha ikna ediciydi.

 Diğer taraftan kuşkumun devam etmesi için yeterince argümanım vardı. Öyle ya yüz yıldır böyle bir uygunsuzluk fark edilmez miydi? Üniversitelerde okutuluyor ve bilim adamlarının bir kuşkusu olsa dile getirilirdi. Teori ile ilgili edinebildiğim tüm kaynakları inceledim. Bu uygunsuzluk konusunda bir işarete rastlayamadım. Diğer taraftan bir şey dikkatimi çekti: Hemen bütün kaynaklarda teorinin özü kısaca geçiştiriliverip, çıkarımlarının yüksek yorumları (zaman yolculuğu vb) vurgulanıyor, ikizlerin yaş farklılığı gibi örneklemeler işleniyordu. Bu durumda çözümleme adımları için en önemli yardımcı, bizzat yazdığı kendi kitabı (Einstein A., İzafiyet Teorisi, çev.G.Aktaş, Say yay.,İst. 1998) idi. Zaten, en sağlam kaynak, teorinin orijinal makalesi ile birlikte bu kitabıdır.  İnternetteki sunumlar da teoriyi destekliyordu; hatta teori denklemlerinin başka yöntemlerle çıkarılışı bile vardı; elbette, fantezi çıkarımların köpürtülüşü bol miktarda mevcut.  Çekincelerim artmasına karşın merak eşliğinde daha fazla bekleyemedim ve mail mesajına yanıt verdim. Heyecanla ikinci iletiyi bekledim.

Yanıt gecikmedi. Bilgin (EinsteinRF) özetle, izafiyet teorisinin kendisine bir uzaylı uygarlık tarafından iletildiğini, dünyaya kendisi vasıtasıyla duyurulduğunu, bunu diğer uygarlıklarla ilişki kurma kriterlerinden biri olarak kullandıklarını; kendi boyut transferinden (sanıyorum, ölümünden söz ediyor) sonra anladığını söylüyordu. İnsanlık, bu kuramdaki karmaşık yanılgıları çözümleyebilecek akıl, mantık ve bilgi düzeyine geldiğinde yalnızca izlemek yerine birebir temas aşamasına geçmeye karar vereceklerdi. Einstein bunları bir oturum tutanağından öğrenmişti. Tutanak, -bilginin tercüme ve uyarlamasıyla- şöyleydi:


“Başkan:  Kozmik takvime göre 19 Gigayears + 350 yılı, SUN+3 planeti (Dünya) değerlendirme raporunu ele alacağız. Diğer uygarlıklarla ilişki kurma kriterleri yönünden Sun 3’ün hazır olup olmadığını değerlendireceğiz. Raporu okutuyorum:

          SUN+3 Pl.’ nin Andromeda kriterlerine göre 3 üncü ilerleme raporudur.


(**) Lorentz dönüşüm denklemlerinde v veya c parametrelerinden biri negatif işaretle işleme devam edildiğinde zaman  hızlanması neticesi net olarak elde ediliyor:  t’ (zıt yön) > t’ (aynı yön)

sürecek...


« Son Düzenleme: Temmuz 06, 2017, 03:21:18 ÖS Gönderen: zgnrsn »

zgnrsn

  • Ziyaretçi
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #2 : Mart 31, 2017, 01:16:10 ÖS »
   

       SUN+3 Pl.’ nin Andromeda kriterlerine göre 3 üncü ilerleme raporudur.



1-   Gezegendeki organizmalardan akıl kullanabilen türe ilişkin nüfus artışının kontrol edilememesi/edilmemesi sebebiyle kriterlerden kişi başına ortalama öğrenim süresi (OÖS) giderek gerilemektedir. Dünyalılar, geleneksel öğretim yöntemlerini kullanıyorlar; bir yerel yıl öğrenim süresinde yaklaşık bir gigabyte bilgi yükleniyor. Programımız başlangıcında 2 yerel yıl olan OÖS, yüz yılda ancak 3,5 yerel yıl olabilmiş daha sonra azalmaya başlamıştır. Şu anda 2,8 seviyesindedir. Bizim 25 GB asgari standartından çok uzaklar. Daha önemli olarak, bilgileri sentezleme konusunda hemen hiç öğrenim verilmemektedir. İleri düzeyde öğrenim olanağı, sınırlı sayıda ve çok zorlu elemelerle elde edilebilmektedir. Eğitim (ham benlikten evrensel benliğe geçiş) ise bireysel ilgiye terk edilmiş gibidir. Öğrenim ve eğitim yoksunluğu, gezegendeki çözümsüzlüklerin ve çoğu negatif gelişmelerin ana kaynağıdır.


2-   Paradigmaları, evrendeki ve hayattaki yerleri konusunda tutarlı ve toplumun çoğunluğunu kapsayan bir protokol ortaya koyamamıştır. Aksine organizmalara özgü “ilkel benlik” yaygın ve baskındır. Evrensel bilince dayalı, doyumlu, dingin, huzurlu, sağlıklı, mutlu, üst düzey keyifler içinde bir ömrü kurgulayabilen dünyalı sayısı tek tük düzeyinde çok az. Çoğunluk, <bir sonraki öğün>,  <sürekli yenmek>, <para ve seks peşinde> ve <an’ı yaşamak> kurgusunda, doğanın tutsağı ve ilkesizliği dışlamayan anlayışta yaşıyor.


3-   Hayatta kalma temel sorununa organize ve sürdürülebilir bir çözümü, çoğunluğa yaygınlaştıramamışlardır. Çoğu dünyalı için “fırsatçılık, açgözlülük, açıkgözlük”, “kendine saygının ve bilgeliğin” önündedir; bireyler, hayatta kalma mücadelesinin dayattığı, sığ ve deforme ettiği, kirli bir ruh hali ile ömürlerini tamamlamaktadırlar. Her nesil, binlerce yıl boyunca atalarının da yaşadığı psikolojik sorunları tekrarlamakta, bu kalıbı kırabilecek, egoları ile süperegolarını erken yaşta barıştırabilecek bilince ve olgunluğa erişememektedirler.


4-   Az sayıdaki bilim adamları, evrenin ölçüleri ve genel mekanizması üzerine yargı üretebilecek kadar yetkinleşmesine karşın, henüz STR (Özel Görelilik Teorisi) testini aşamamışlardır. Bu sensör teori, yüzüncü yılında dahi -özü yeterince kavranamadan- kutsanmakta, ortaya çıkmış olan paradokslarına rağmen olumlanmakta, fantezi çıkarımları oyuncak gibi kullanılmakta, uygunsuzluklarını yakalayıp itiraz üretenler halen dışlanmaktadır.


5-   Ortak yönetim modelini yaygınlaştıramamışlardır. % 30 dolayında demokratik toplum varmış gibi görünmekle beraber olgun ve anlamlı seviyede demokratik olanları % 10 u geçmiyor. Demokratik denilen yönetimlerin çoğu “sözde”; yetkin bireylerin ortak aklından uzak. Dünyalılar, çıkar eksenli gruplaşmaları aşamıyorlar ve her grup diğerine karşı düşmanca duygular ediniyor. Dünyalılar bütün değil, parçalanmış ve çok farklı modeller sergiliyorlar. Dünya vatandaşı kavramı henüz yenice filizleniyor.  Yakın izleme ekiplerimizin dünyalılarla kazaen temasları nedeniyle kozmik uygarlıklar konusunda sezgisel paylaşımlarından söz edilebilir.


6-   Dünyalılar, hayat sorunlarını yaygın ve sürdürülebilir nitelikte çözmekten uzak olduklarından evrensel ölçekte kazanım ve paylaşım üretmekten de uzaktırlar. Bireysel ve bilimsel bazı çabalar olmakla birlikte, bunlar diğer uygarlıkların yararlanacağı etkinlikte sayılamaz. Bireylerin liste başı işi “günlük hayatı sağlama” sorununu aşamamakta, kendini geliştirme ihmal edilmekte, bu sorunu çözebilenler de birkaç güdük konu ile ömürlerini tüketmektedirler. Yöneticiler, tüm enerji, yetenek ve zamanlarını, doğanın ve özellikle insanların sebep olduğu sorunlarla başedebilmek için harcadıkları halde, köklü ve kalıcı çözümleri oluşturamıyorlar. Bu uğraşlar nedeniyle evrensel bilinci ve vizyonu (bilgeliği) edinecek zamanı bulamıyorlar.


Sonuç:   1- Sun+3 Planeti, bu haliyle KUGİG (kozmik uygarlıklar ile genel ilişki geliştirme) projesine uygun adaylıktan giderek uzaklaşmaktadır; ancak izlemede kalınmaya devam edilebilir.

2- STR şifrelerini henüz çözemediği için Sun+3 Planetinin, KUBİG (kozmik uygarlıklar ile bilimsel ilişki geliştirme) projesine adaylığı olgunlaşmamıştır. Fakat, YBA (***) ortamındaki bazı bireysel çabalar ümit vermektedir ve bu çabaların bir atılım geliştirmesi beklenmelidir.


(***)  YBA : Yaygın Bilişim Ağı  = İnternet


Rapor üzerine üye görüşleri:

sürecek...


zgnrsn

  • Ziyaretçi
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #3 : Nisan 01, 2017, 12:25:55 ÖS »
Rapor üzerine üye görüşleri:

Üye 1: Genel ilişki geliştirme konusundaki adaylıktan uzaklaşma ve potansiyel riskler sebebiyle dünya, izleme protokolundan da çıkarılmalıdır. Bizim uygarlığımızın tarihinde STR yanılgılarını aşma sürecimiz birkaç galaktik yıl, isabetli çözümlemenin protokole alınması da yarım galaktik yılımızı almıştı. Dünya bu konuda da en az yüz yerel/solar yıl gerimizde. Oysa evren ölçeğinde paylaşmamız ve yararlanmamız gereken gerçekler, sorgulayıcı / irdeleyici aklı, karmaşık doğa düzenini kavramayı sağlayan beyin yeteneklerini, kusursuz nesnelliği zorunlu kılıyor. Mevcutta, bilinçle donatılmamış ve rafine olmamış akli yeteneklerini, güçlü çıkar dürtüsü ve güçlü gizem zaafını beslemekte kullanıyorlar. STR deki tuzakları çözemeyen bir akıl düzeyi ile ortak geliştirecek bir paradigmamız / felsefemiz olamaz. Bence tüm yakın izleme projelerimizi iptal edip yalnızca YBA izlemesi ile yetinmeliyiz.

Üye 2: Dünyanın en gelişkin yaratıkları insanlar, beş bin yerel yıldan bu yana bilgileri biriktirebiliyorlar ve yeni nesiller, öğrenim fırsatları azalmasına rağmen bu değerli bilgileri, beş bin yılda oluşturulmuş kitaplar sayesinde kısa süre içinde edinebiliyorlar. Bu kitaplar içinde evrensel bilince dair olanlarının sayısı giderek artıyor. YBA olanakları, dünyada üretilmiş her türlü bilgiye kolayca ulaşımı sağlıyor. Bizde olduğu gibi temel ve teknik bilgilerin “biyodigital yükleme” yöntemiyle beyne transferini sağlayabilirler ve doğrudan verilecek “bilgi yönetimi” öğrenimi ile uygun ve etkili düzeye gelebilirler ve bu sayede moral eğitime (evrensel benliğe geçişe) ağırlık verebilirler. Böylece aradığımız yüksek paradigmalı bilge dünyalı sayısını artırabilirler. Son zamanlarda başlayan bilgi çağı halen devam ediyor. Bilimsel bilgi üretimi protokole bağlanmış ve ivmesi de yüksek. Tamamen ümitsiz olmayalım.  Ayrıca, Kozmik Uygarlıklar Birliğine ait YBA’na kabul edildiklerinde tüm evren bilgi hazinesinden yararlanarak kolayca bize adapte olabilirler.

Üye 1: İyimserliğinize katılmıyorum. Her ne kadar bazı parlak başarıları varsa da genel tablo, özellikle bireysel paradigmaların birincil düzeyi aşamadıklarını gösteriyor. Birincil paradigma düzeyindeki organizmalar, yetişkinlik sürecinde, ancak hayat sorunları ile baş edebilecekleri kadar bilgi ve yanında kendi çevrelerinden kalıplanmış bir kişilik edinirler; benliği dışındaki dünyayı ve hayatı kendi doğrularına göre (mükemmel olmayan kişisel paradigmalarının yansıması olarak) değerlendirirler ve bu yansıma mekanizmasının bilincinde olmadıkları gibi paradigmalarını donatma ve rafine etme bilincinde de değildirler. Dünyadaki insanların neredeyse tümü ve bazı/çoğu yöneticinin bu yansıma mekanizmasından bihaber olması çok ilginç. Yansıma kurgusu da STR kadar etkin bir testtir; bu testi geçemeyen organizmaların STR testlerini geçmesi beklenemez. Nitekim, teoriyi kült hale getirdiler; kavrayıp çözümlemek bir yana, dokunulmazlık kılıfına soktular.


Üye 3: STR içinde beyin yeteneği sensörü olarak etkin problemler var. Örneğin ışık, “süreklilik halinde kullanılmış; oysa tek ve  tanımlı foton olarak işleme alınmalıydı. Örneğin, soyut deneyde “kaynağın, ışığını takip etmesi tuzağı” var; “indirgemelerin doğal gerçeğe uyarlanmasının (süperpoze işlemi) ihmali” var. Bizlerin kanıksadığı bu metodolojik kusurları algılayamayan, çözümleyemeyen, yerel yargılarla evrensel sorunlara yaklaşan bir toplulukla uygarlığımızın işbirliği olamaz. Doğa karmaşıklıklarını tam olarak analiz edip kavrayacak frekansa eriştiklerini ve kurumsallaştırdıklarını söylemek zor. Bilim adamları bile, genel benimsenme referansının etkisinde STR’nin özünü sorgulamadan çıkarımlarının yüksek yorumları ile oyalanıyorlar. Fakat, raporu ve sonuçlarını destekliyorum.

Üye 4: Dünyalılar, gezegenleri dışına yolculuklar yapabiliyorlar. Doğal elenme dinamiğini yenerek doğaya karşı devrimsel bir başarı gerçekleştirdiler. Tıp alanında anlamlı başarılar elde ederek elli solar yıl gibi bir sürede ortalama ömrü iki katına çıkardılar. Nükleer enerjiyi kullanabiliyorlar, bilgisayar ve yaygın bilişim ağı teknolojisini geliştirdiler, genetik operasyonları becerebiliyorlar. Evrenin yaşı ve boyutlarını hesaplama yöntemleri bizimki düzeyinde. Ancak, değer yargılarını, özellikle erdemi, üstün tutacak sürdürülebilir bir organizasyonu oluşturamamış olmaları sebebiyle bu başarıları, ilkel benlik yaygınlığı eşliğinde, kozmik uygarlıklar için ciddi bir tehlike haline de dönüşebilir. Şu anda dahi dünyalı canlılardan insan denilen organizma, türdeş gruplar arasındaki saldırıları gündemden düşürememiştir. gezegen faunasının diğer türlerinden daha fazla çatışıyorlar; üstelik kriz halinde tüm vahşilikleri ortaya dökülüyor. Açgözlü ve açıkgöz olanlar her konuda egemen. Uygarlık maskesi ardında güçlü olanın kural dayattığı ilkel habitat (vahşi orman) düzenini sürdürüyorlar. Kendi türüne şefkat geliştirememiş bir tür, farklı türlere neler yapmaz. Bu yüzden ben, özellikle risk algılaması ve yönetimi  (bize ulaşmalarının önlenmesi) manasında izlenmelerinin sürdürülmesinden yanayım.

Üye 5: Dünyada insanlar bireysel düzeyde erdemli olamadıkları gibi toplumsal ve kurumsal bazda da erdemli olamıyorlar. Tüm devletler diğerlerine –kendi ifadeleriyle- “kuzu postuna bürünmüş kurt” gibi tavır sergiliyorlar. Diplomasi maskesi altında çıkarcılık, fırsatçılık ve negatif niyetler sırıtıyor. İlişki kurduğumuzda bizim de karşılaşacağımız tavır, böyle dostluk maskesi altında düşmanlık olabilir. Dünyalılarda "yapıcı anlayış" yerine "kısır öfke ve fırsatçılık" baskın. “Saygı” kavramı da uygulamada çıkarların maskesi ya da aracı gibi kullanılıyor. Vahşi orman düzeni ve açgözlülerin egemenliği, inanç sistemlerinin başlangıç dönemlerinde birkaç defa kesintiye uğratılmışsa da “ham/ilkel benlik” ve "açgözlülerin hegemonyası" her defasında yeniden toparlanmıştır. Aynı sinüzoidal dalgalanma tema sı cehalet ile bilgi toplumu arasında defalarca tekrarlanmaktadır; güncelde “bilgi çağı” nitelemesine rağmen cehalet ve barbarlık yeniden dominant olmaktadır.
Evrensel uygarlık düzeyine gelmeleri yolunda pek çok sorunu çözmeleri için kendilerini tanımaları, doğaya tutsaklıklarını aşmaları gerekiyor. Bilge ya da evrensel benlikteki birey sayısı yeterli ve egemen düzeye gelmeden İlişki kurmayı kesinlikle onaylamıyorum.

Üye 6: Felsefeleri, yerellik etkisinde ve insan merkezli olarak kurgulanmış ve/veya kurgulanıyor; henüz doğal/organizmal kurgularını aşamıyorlar, Akıl ve teknik becerilerini, içgüdülerinin hizmetinde kullanıyorlar, zihinsel alanda bilinç iktidarı hiç yok gibi; bu yönde eğitim bilinci ve protokolü dahi yok. Akıl etkinlikleri yararları ölçüsünde zararlı da olabiliyor. İzleme ekiplerimizin ısrarlı aramaları sonucunda keşfettikleri   örnekler de genele etkili olamamıştır. Felsefeyi evrensel ölçekte yeniden yapılandırma aşamasında değiller. “Her şey niye böyledir?” kozmik sorusunu net olarak ifade edemiyorlar, sezgi düzeyinde kalıyorlar ve gizemli/okült olgulara kapılıp, teslim olup yatışıyorlar. Beyinsel yetenekleri doğa olgu ve  olaylarını makro ölçekte değerlendiremiyor, doğal ve geleneksel kurguların olumsuzluklarını yeniden yapılandıramıyorlar. Başetme eşiklerinin düşüklüğü, onları dar çerçevelere, kendilerince güvenli sandıkları kabuklarına hapsediyor. Yücelme / yükselme çabaları da etkisini yitirdi. İlkel çağlardan kalan gizem tutkusunun yoğun etkisi altında yalın ve basit bazı gerçekleri göremiyorlar; özetle, akılları hâlâ karışık. Aynı bakış kalıbı bilimde de bir miktar etkin olduğundan STR testini geçmeleri zor, teori çıkarımlarının arketipsel gizem düşkünlüğüne hizmeti nedeniyle bilimsel irdelemeye direnç dahi oluşmuş. Ancak gizem tutkusunun tutsaklığından kurtulmuş beyinler STR tuzaklamalarını çözebilir; bu konuda henüz bir ümit ışığı görünmüyor. Bilgisayar teknolojisini üretebilmiş bir organizmanın ışık hızı limitine takılı kalması, çarpıcı ve şaşırtıcı bir örnektir. Bence proje adaylığı iptal edilmelidir; izlemeden de çıkarılmalıdırlar. Bizler için risk oluşturma potansiyeli mevcut. Aynı gemide olanların aşırı rekabet, fırsatçılık, düşmanlık vb sebeplerle gemiyi batırmaları da olası; örneğini daha önce bazı gezegenlerde/habitatlarda gördüğümüz gibi kendi kendilerini yok etmeleri ihtimali de var.
 
Başkan:



sürecek...
« Son Düzenleme: Nisan 01, 2017, 12:28:27 ÖS Gönderen: zgnrsn »

zgnrsn

  • Ziyaretçi
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #4 : Nisan 02, 2017, 04:29:55 ÖS »
Başkan: Sun+3 veya dünya planetini,  evrenin yaşı ile boyutları konusunda fikir yürütebilecek düzeye gelmelerini referans alarak Kozmik Uygarlıklar Birliğine aday yapmış ve izlemeye almıştık. Daha sonra gezegenleri dışına yolculuk yapmaya da başladılar. Bunlar ve benzeri olumlu gelişmeler olmakla beraber, yakın izleme raporları genelde olumsuz çıkmıştır. Olumsuzlukların sebebi zihinsel etkinliklerin verimli kullanılamaması olarak öne çıkmaktadır (kendileri de farkında; onlar “cehalet” sözcüğünü kullanıyor). Doğal organizmal yapı, ilkel benliğin (‘id’in) güdümündedir. Akli yetenekler ve diğer kazanılmış beceriler henüz ‘id’in hizmeti rolündedir. Elbette, akıl eklemlendikten sonra ruhsal yücelme ve erdemlerin olumlanma süreci de başlamıştır. Fakat bu süreç, -bazı başarıları yerleşik hal aldıktan sonra- yavaşlamış; nihai hedef olan bilincin iktidarı gerçekleşmemiştir. İnsanlık değerleri maske olarak vitrinde tutuluyor ve id+ego yönetimi etkinliği sürdürülüyor. Kriz hallerinde ilkel/ham benlik tüm çıplaklığıyla ortama egemen olmaktadır. Tüm inanç sistemleri sevgiyi yücelttiği, güzel ahlakı hedeflediği halde, bunların üyeleri niye çatışır; anlaşılmaz. Her konuda uygun kullanım, yani "yönetim", "aklın uygun kullanımı" da dahil disiplinsiz ve verimsiz. Özel Görelilik teorisi uygunsuzluklarını keşfedemedikleri için bilim adamları da zihinsel etkinlikleri otoyol işlevselliğinde kullanamıyorlar demektir.


    Diğer ana sebepler, gezegen kapasitesini zorlayan nüfus artışı ve bilimsel gelişme hızının moral ve felsefe alanına aktarılamayışı, düşünsel referansların yönetimi konusunda henüz hiç adım atılamayışıdır. Dünyalıların evreni ve hayatı anlamlandırma çabalarının, disipline kalıplardan uzak (Okültik), gizem tutkusunun yönlendirmesiyle ve -korkular, peşin hükümler yüzünden birbirine düşman- çok sayıda öğreti ürettiğini belirledik; ortak rafine paradigmayı üretip yaygınlaştırabilecekleri konusunda bir işaret de alamadık. Aksine, nüfusun kontrolsüz artması, kaynak kullanımında rekabeti artırmış, değer yargılarının etkinliğini azaltmış, bireyler, adeta “para” dedikleri değişim aracına tapar hale gelmişlerdir. Para peşinde koşarken, gönül zenginliğini, erdemi ihmal ediyorlar; hayatlarını yönetemiyorlar, sürüklenme kalıbından kurtulamıyorlar, tutarlı bir hayat görüşü oluşturmayı ıska geçtiklerini ömürlerinin son evresinde farkediyorlar ya da edemiyorlar; eşlik eden psikolojik sorunlar da hayatlarını kabusa / korku filmine çevirebiliyor. Bu sığ hayat kurgusunun toplumsal yansımaları da kaos yönünde gelişiyor; inanç sistemleri ve adalet kurumları, dünyalıların birbirine saygılarını ve toplumsal düzeni sağlamakta giderek zorlanıyor. “Dünya yeni bir barbarlık/cahiliye çağına girdi” demek yanlış olmaz. Grupların birbirine karşı silahlanmaları devam ediyor, doğa kendi kendine yenilenemeyecek hızda kirleniyor. Bilim alanında ise doğa olgu ve olaylarını tanımlamada gizem zaafından bir miktar arınmış görünüyorlar; fakat bu konudaki protokol kriterimiz olan STR testinde sınıfta kaldılar. Bilimsel düzeyleri, evrensel ölçeğe henüz hazır değil; yerel postulaları bilinçle yeniden yapılandırma çabası gösteremiyorlar. Dünyanın düz olduğu ya da güneşin dünya etrafında döndüğü gibi kanaatlerin yanılgı olduğunu idrak etmelerine karşın aynı beceriyi, benzer yanılgılar içeren STR’de gösteremediler. Her şeyin özünün “enerji” olduğunu yenice idrak ediyorlar; fakat tüm bilgileri enerji ekseninde adapte etmekten uzak görünüyorlar. STR testini biraz erken gönderdik sanıyorum. Teorinin çıkarımlarına fazlaca hayranlık yüklediler, bu yüzden özünü kavramayı ve irdelemeyi pas geçtiler. İnsan aklı yanılmaya çok elverişli, doğa gerçeği tek olduğu halde, lineer düşünce sistemleri sebebiyle aynı olaya ilişkin çok sayıda farklı tanımlamalar getirebiliyorlar, çok boyutlu ele alamıyorlar, sınırlandırılmış kurgularda bocalayabiliyorlarlar. 

İnsanlar, diğer dünyalı organizmalardan farklı olarak yalnızca bir “beden” olmadıklarının bilincine ulaştılar; fakat  bireysel bazda düşünsel etkinliklerini, bedensel ve ruhsal ihtiyaçlarının ötesine geçirebilme kabiliyetini yaygınlaştıramadılar. Yani bireylerin algı ufku kişisel istekleri ile sınırlı. Çoğu dünyalılar, doğal yapı ve kurguları aşamıyor, “kendini bilmeyen nesne” pozisyonunda, avcı (ve av) kurgulamasında, günlük hayatı sağlama ve kolaylama çabası içinde savrularak ömürlerini tamamlıyorlar. Bu sığ birincil programı başarabilmek için dahi maskeli davranışları (fırsatçı, ilkesiz) gerekli kılan girift hayat düzenleri var. Benlikleri ile yüzleşme ve otantik görüşme dahi yapamıyorlar; bireylerin kendilerine bile yabancı olduklarını söyleyebiliriz;  açık iletişimi yaygınlaştırmaktan çok uzaklar; genelde muhatabını yargılayıcı kalıpta konuşuyorlar.  Diğer yandan, genel tavır olarak “biz” olgun yaklaşımı yerine “ben ve şey” avcı bakışı egemen; hayatları süresince duygularını, rasyonelliğe tercih ediyorlar; öfke ve şiddet yerine uzlaşmacı ya da optimal çözüm olgunluğuna gelememişler. Organizmal yapıları ya da ilkel benlikleri, düşünsel etkinliklerini işlerine geldiği gibi yönlendirebiliyor, uygunsuz seçimlerini akla uydurma başarıları ile olumlayıp benimseyebiliyorlar, bazı gerçekleri filtreleyip görmezden gelebiliyorlar. Evrensel değerler kültürü yerine korku kültürü ya da geleneksel otoriter kültür egemen. Her nesil benzeri psikolojik sorunlarla yeni baştan uğraşıyor, nesiller üstü çözümleri protokole bağlayamamışlar. Özetle düşünsel etkinlikleri, izlekleri yeterince disiplinli ve kapasiteli değil, benzetme yapılırsa; düşünsel trafikleri kozmos düzeyinde olmadığı gibi otoban rahatlığında bile değil; aksine dikenli tel örgüler, duvarlarla sınırlı, bataklıklar ve benzeri engellerle dolu düşük standartlı patika benzeri bir yol. Zaten paraya tapmaları öylesine yaygınlaşmış ki “hakikati aramak” yerine “çıkar aramak” ve tüm becerilerini  bu hedefe göre manuple etmek ve hatta “çeteleşmek” normal karşılanır olmuş. Büyük çoğunluk nesnel olmaktan uzak ve bu durum onları potansiyel tehlikeli yapıyor. İlişki kurmamız halinde rasyonel davranacakları konusunda ciddi kaygılarımız var. Bilge dünyalı sayısı etkinlik ya da mayalama düzeyine gelmeden ilişki kurulması bizim için potansiyel risk oluşturabilir. Tüm bu nedenlerle ben de oyumu, YBA izlemesi devam etmek üzere, projenin iptali yönünde kullanıyorum ve oy çokluğu ile dünyalıların adaylığının iptal edildiğini bu tutanakla karar altına alıyorum.”

Einstein’ın ruhu, bu raporu okuduğunda, STR konusunda kullanıldığını idrak etmiş, insanlık için üzülmüş ve uyarı mesajı göndermek için beni seçmişti. Kozmik uygarlıklarla en azından bilim düzeyinde ilişki kurulabilmesi için yardımcı olmaya karar verdiğini, özel görelilik teorisinin, evrensel postulalarla, yeni ışık paradigmasının eşliğinde değerlendirilmesi gerektiğini, uygunsuzluklar için anahtar bilgileri çözümleyip daha sonra ileteceğini ifade ediyordu.


Yeni mesajını sabırsızlıkla bekliyorum.

Özgen Ersan









« Son Düzenleme: Nisan 02, 2017, 04:48:11 ÖS Gönderen: zgnrsn »

zgnrsn

  • Ziyaretçi
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #5 : Şubat 20, 2019, 07:54:20 ÖS »
Bazı tv programlarında yapay zeka konusundaki söyleşilerde, yakın gelecekte çoğu meslekte uzman dışındakilerin işsiz kalacağı, insanların da büyük bölümünün gereksiz (useless) konumunda kalacağı dillendirildi.

Gene yakın zamanda, hegemonların dünya nüfusunu fazla buldukları ve 500 milyon nüfusun yeteceği kanaatinde oldukları işleniyordu. Hatta bunun için projeler geliştirdikleri ve bu projelerden birinin tek dünya devleti olduğu ve bu hedefi benimsetmek için uzaylılar konusunu daha etkin olarak kullanacakları ifade edilmişti.

Elbette uzaylıların da ilkel benlik güdümünde olacağı ve kendi ihtiyaçlarına odaklanacakları çok açık. Onlardan insanlık aidiyeti beklemek fazla saflık ve romantizm olur kanaatindeyim.

Ne dersiniz?

oe_

  • Yoğun Katılımcı
  • *****
  • İleti: 779
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #6 : Şubat 23, 2019, 05:39:34 ÖS »
Bu konuda aklıma gelenler...

- Yapay zeka ve robotlar gelişecek ve insanlar işsiz kalacak.

Bence işsiz kalalım zaten. İnsanlar yaşamak için çalışmak zorunda olmamalı. İnsanlar, zamanı değerlendirmek için sevdiği işleri ve hobileri yapmalı. Ancak böyle yapılan işler gerekli kaliteye sahip olur. Diğer türlü, 'yapmış olmak' için olur ve çok da iyi şeyler çıkmaz zaten.

Bence bu nokta, "ak koyun ve kara koyunun açığa çıkacağı" noktadır bir bakıma. Şöyle ki, şimdiye kadar söylenen/düşünülen şuydu; "kaynaklar sınırlı/yetersiz, ihtiyaçlar/istekler sınırsızdır. O yüzden 'mecburen' birileri ihtiyaçlarını/isteklerini tam olarak karşılayamaz. Bu 'doğal' durumdur."

Ama yapay zeka ve robotik'in yeterince gelişmesi aslında 'enerjinin bedava olması' ya da 'paranın anlamı kalmaması' gibi bir noktaya götürebilir insanlığı. Ya böyle olur veya bu gelişmiş teknolojik kaynakları ellerinde tutanlar gene bencillik edip zenginliklerine zenginlik katabilirler. Şöyle bir varsayım var; "daha ne kadar fazlasını isteyebilirsin ki, çatlayana kadar yedin, doydun. Bırak da biraz da başkaları yesinler"... Böyle mi olur, yoksa "kardeşim, senin fakirliğin sayesinde ben zenginim, bu göreceli bir olay. Yoksa, fakir olan kalmazsa, zenginlik de anlamını yitirir. Sen fakir kal ki, ben zenginliğimin tadını çıkarabileyim" (devamında söylenmeyen/düşünülmeyen olarak; "aslında hepimiz aynı 'boktan/işe yaramaz' dünyanın 'işe yaramaz' parçalarıyız. Öyle ki, ne yapsak aslında gerçek bir kâr veya zararda olmak mümkün değil. Sadece 'geçici bir konfor oyunu' oynayıp duruyoruz. Nihayetinde hepimiz yok olup gideceğiz")

- Dünya nüfusunun fazlalığı, tek dünya devleti.

Dünya nüfusu az değil. Nüfus arttıkça entropi de artıyor. Ve biz kontrol etmezsek kavga ve savaşlar bu işi devralıyor. Belki de ideal nüfus, insanların 'nesneler için' savaşmaya tenezzül etmeyecekleri kadar az olmalı. Nüfus arttıkça nesneler değerleniyor, insanlar değersizleşiyor. Artık savaşlar da eskisi kadar çok değil. Eskiden bir ülkenin toprak için veya başka birşey için, başka bir ülkeye savaş açması normal karşılanan birşeymiş. Şimdi ise bunu saçmalığını görmek eskisi kadar zor değil.

"Dışarıdan tehlike insanlığı birleştirir" varsayımı, evet olası bir varsayım. Ama "güçte birleşmek" insanlara pek yaramıyor. Güç için birleşmeler insanlığa hep yozlaşma getirmiş. "Akılda/vicdanda birleşme" belki daha anlamlı olabilir. Tabii burada kastedilen küçük/sınırlı/kurnaz akıl değil, büyük/bütünleştiren akıl.

- Uzaylılardan 'insanlık' (veya 'uzaylılık' :) beklemeli miyiz?

Bence şu an bizim bakış açımız, içinde yaşadığımız 'güç dünyasının' şartları tarafından aşırı kirletilmiş durumda. Ama birçoğumuzun içinde, görünen dünyanın ötesinde bazı değerler ve anlamlar olması gerektiği, yetkinlik/olgunluk/aşkınlık gibi kavramların paraya/güce çevrilebilir olmasa da 'anlamları olduğu' gibi hissiyatlar mevcut. Ben, "aynısı neden uzaylılar için de geçerli olmasın?" diyorum. Eğer salt teknolojik değil, manevi açılardan da bizden çok daha gelişmiş uygarlıkları düşünebilirsek (tabii ki hepsi böyle olmak zorunda değil), bunun da mümkün olabileceğini gözümüzde canlandırabiliriz.



zgnrsn

  • Ziyaretçi
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #7 : Şubat 24, 2019, 12:52:53 ÖS »


- Yapay zeka ve robotlar gelişecek ve insanlar işsiz kalacak.

Bence işsiz kalalım zaten. İnsanlar yaşamak için çalışmak zorunda olmamalı. İnsanlar, zamanı değerlendirmek için sevdiği işleri ve hobileri yapmalı. Ancak böyle yapılan işler gerekli kaliteye sahip olur. Diğer türlü, 'yapmış olmak' için olur ve çok da iyi şeyler çıkmaz zaten.

 

Askerliğimden sonra aşırı çalışma dönemim (7 gün ve her gün 12-15 saat; maalesef, kurumsallaşamamış özel sektör ilk/ortaçağ zihniyetinde) olmuştu; iki haftada bir, tek gün tatil yapmak, bayram/ödül etkisinde oluyordu. Çalışmaktan, yaşamayı ıska geçtiğimi netleştirmiştim ve radikal kararlar almam gerekmişti. Daha sonra mühendislik mesleğimin de sistemin robotlaşma dayatması olduğunu idrak etmiştim ve çalışma hayatım için kendime 50 yaş sınırını koymuştum (45 imde gerçekleşti). İnsanın kendi hayatını yönetme iradesini sistemin elinden kurtarması önemli. Sistem, hoyratça davranarak beni kaybetmişti.
« Son Düzenleme: Şubat 25, 2019, 04:08:15 ÖS Gönderen: zgnrsn »

zgnrsn

  • Ziyaretçi
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #8 : Şubat 25, 2019, 04:10:23 ÖS »


- Uzaylılardan 'insanlık' (veya 'uzaylılık' :) beklemeli miyiz?

Bence şu an bizim bakış açımız, içinde yaşadığımız 'güç dünyasının' şartları tarafından aşırı kirletilmiş durumda. Ama birçoğumuzun içinde, görünen dünyanın ötesinde bazı değerler ve anlamlar olması gerektiği, yetkinlik/olgunluk/aşkınlık gibi kavramların paraya/güce çevrilebilir olmasa da 'anlamları olduğu' gibi hissiyatlar mevcut. Ben, "aynısı neden uzaylılar için de geçerli olmasın?" diyorum. Eğer salt teknolojik değil, manevi açılardan da bizden çok daha gelişmiş uygarlıkları düşünebilirsek (tabii ki hepsi böyle olmak zorunda değil), bunun da mümkün olabileceğini gözümüzde canlandırabiliriz.

Uzaylılar ihtiyaçlarını yaşam olmayan gezegenlerden de karşılayabilirler. Yaşam olan gezegenleri hedefleme sebebi hamaliye işlerini yaptırmak için ya da bilgilerinden (?) yararlanma için olabilir.

zgnrsn

  • Ziyaretçi
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #9 : Şubat 25, 2019, 04:13:53 ÖS »

- Dünya nüfusunun fazlalığı, tek dünya devleti.

Dünya nüfusu az değil. Nüfus arttıkça entropi de artıyor. Ve biz kontrol etmezsek kavga ve savaşlar bu işi devralıyor. Belki de ideal nüfus, insanların 'nesneler için' savaşmaya tenezzül etmeyecekleri kadar az olmalı. Nüfus arttıkça nesneler değerleniyor, insanlar değersizleşiyor. Artık savaşlar da eskisi kadar çok değil. Eskiden bir ülkenin toprak için veya başka birşey için, başka bir ülkeye savaş açması normal karşılanan birşeymiş. Şimdi ise bunu saçmalığını görmek eskisi kadar zor değil.

"Dışarıdan tehlike insanlığı birleştirir" varsayımı, evet olası bir varsayım. Ama "güçte birleşmek" insanlara pek yaramıyor. Güç için birleşmeler insanlığa hep yozlaşma getirmiş. "Akılda/vicdanda birleşme" belki daha anlamlı olabilir. Tabii burada kastedilen küçük/sınırlı/kurnaz akıl değil, büyük/bütünleştiren akıl.


Evet, bu saçmalığı görmek bizler için zor olmayabilir de beşeri/ham benlik kalıbında olanlar % 95 gibi (kasvet dizilerini 2-3 dakika izlemek bile yetiyor); onlar nasıl idrak edecekler? Nüfus az olsa vatandaşlık maaşı/kredisi de söz konusu olabilir. Enerjinin bol olması iyi bir şey de bedava olması bence gerçekçi olmaz.
 

zgnrsn

  • Ziyaretçi
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #10 : Mart 04, 2019, 01:13:10 ÖS »
Felsefe akademisyeni Prof. Ayhan Bıçak, "Devlet" adlı kitabında "Dünya devleti" öneriyor. Tüm insanların iletişim kolaylıkları sebebiyle başka yaşantılar konusunda bilgilenmeleri sebebiyle gerilim yüklendiklerini ve gelir dengesizliğinin ciddi potansiyel taşıdığını ifade ediyor. Dünya devleti kurulursa, şimdiki parça ülkelerin % 50 ye varan savunma bütçelerini vatandaşlarının refahına yönelteceğini belirtiyor.

Bu konuşmanın yer aldığı tv söyleşisinden önce "İnsanlığı tehdit eden riskler" konusunda bir söyleşi vardı. Nükleer riskler, salgın hastalık riskleri ve iklim değişiklikleri riskleri ekseninde ele alınmakla birlikte hepsinin ortak yanı; çoğunluğun tedbir almayı temin edecek bilinç düzeyi ya da risk algılaması olmadığı yönünde idi.

Yani en büyük risk: CEHALET (zihinsel etkinliklerin kişisel ihtiyaçlarla sınırlı kalması)
« Son Düzenleme: Mart 04, 2019, 02:32:03 ÖS Gönderen: zgnrsn »

zgnrsn-R

  • Yoğun Katılımcı
  • *****
  • İleti: 729
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #11 : Kasım 25, 2019, 06:16:45 ÖS »
Nerede gördüğümü hatırlayamadım ama bir karikatürde, "yapay zekalı robotların geliştirilmesi" ile  "insan topluluklarının robotlaştırılması" konusu birarada işlenerek çarpıcı çelişki resmedilmişti.

Bilindiği gibi hegemonlar ve çoğu yönetimler aydınlanmış/yetkin insanları kendilerine tehdit olarak gördüğünden bunu istemiyorlar ve eğitim öğretim organizasyonlarını bu çerçevede oluşturuyorlar. Bu yetmiyor, aradan kaçanları güdülemek için "beyin yıkama" "dezenformasyon" vb yöntemleri de araştırıp bilinçle uyguluyorlar. Üniversitelerde bu yöndeki araştırmalara destek veriyorlar.
1-Kendi öz muhakemesini kullanmayanların hedefi/akıbeti, olgu/olayı çözümlemek yerine "kandırılmak" olabilir.
2-İnsanlık değerlerine uyanlar "ÖZDE insan"; ihlal edenler "SÖZDE insan" olur.

zgnrsn-R

  • Yoğun Katılımcı
  • *****
  • İleti: 729
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #12 : Eylül 05, 2020, 05:15:18 ÖS »
EinsteinRF@cosmos.net adresinden gelen diğer iletilerde yoğunlukla Özel Görelilik teorisindeki (SR) hatalar açıklanıyor.

Bunların en önemlilerini özetleyeyim:

1- SR de bağıllık çeşitleri ihmal edilmiştir. Örneğin bir araba yola sürtünme kuvveti uygulayarak hız edinir; araba, başlangıç noktasından bu hız ile uzaklaşır; buna doğrudan bağıllık diyelim, SR de ölçülen ışık hızı bu anlamda kullanılmıştır. Diğer taraftan aynı yol üzerinde giden iki araçtan biri referans yapılırsa diğer aracın hızı Va +/- Vb olur; araçların diğerinin hızına bir katkısı yoktur; buna "itibari görelilik" denir; ışığın kaynağı ile ilişkisi işte bu itibari göreliliktir. Bu konu futbolcu top ilişkisinde daha net anlatılabilir; Oyuncu topa vurduktan sonra, yeni konumuna yönelir; topun oyuncudan uzaklaşma hızı Vtop +/- Voyuncu dur (bu hızlar saha zeminine göredir). Işık örneğinde benzer olarak fotonun kaynağından uzaklaşma hızı c +/- Vu  dur; fakat ışığın hızı, mevcut aynalı gidiş dönüş ölçüm düzeneği ile ölçülürse daima c değeri bulunur (Yani ölçümde daima  uzay boşluğuna göre olan hız ölçülmektedir; kaynağından uzaklaşma hızı değil; ışık kaynağından uzaklaşma hızı ölçülmek istenirse istenirse, sadece gidiş halinde ölçüm yapılmalıdır.

2- Doğa bilimlerinde olay, ortak bir referans çerçeve üzerinden analiz edilir, altın standarttır (görelilik yöntemi ikincil/yardımcı yöntemdir ve işlemin ortak çerçeve yöntemiyle sağlaması yapılmalıdır); klasik fizikte, dünya ya da laboratuvar ortamı kendiliğinden referans çerçeve rolünü üstleniverir. Işık evrensel bir olgu olduğu için mümkün olan en dış çerçeve (uzay boşluğu) ortak işlem çerçevesi olarak kullanılmalıdır. Vu hız değeri ışık kaynağının işte bu en dış çerçeveye göre adapte değeridir.


Not: Einstein RF nin paylaştığı ipuçları tarafımdan bilimsel makale haline getirilmiş ve internet ortamında yayınlanmıştır.
« Son Düzenleme: Eylül 05, 2020, 06:18:30 ÖS Gönderen: zgnrsn-R »
1-Kendi öz muhakemesini kullanmayanların hedefi/akıbeti, olgu/olayı çözümlemek yerine "kandırılmak" olabilir.
2-İnsanlık değerlerine uyanlar "ÖZDE insan"; ihlal edenler "SÖZDE insan" olur.

zgnrsn-R

  • Yoğun Katılımcı
  • *****
  • İleti: 729
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #13 : Mayıs 27, 2023, 11:17:34 ÖÖ »
Uzaylılar, dünyaya gelmişlerse ileri teknolojiye sahipler diyebiliriz. Biz insanlarla empati kurarlar mı? yanıtım negatif. Onlar biz insanları "primat" olarak görüyorlar.

Fakat ben de dahil çoğu insan duygusal ya da başka nedenlerle onlara sempati ile bakacağız. İhtiyaçları doğrultusunda dayatmalar yaptıklarında gerçeğe uyanacağız.

"Her işte bir hayır vardır" denir ya, dünya ülkeleri kendi aralarındaki sorunları ikinci plana atıp, uzaylılara karşı birleşebilirler. Hegemonlar "uzaylılar" kartını oynamayı düşünüyorlarmış.
« Son Düzenleme: Haziran 01, 2023, 09:17:33 ÖÖ Gönderen: zgnrsn-R »
1-Kendi öz muhakemesini kullanmayanların hedefi/akıbeti, olgu/olayı çözümlemek yerine "kandırılmak" olabilir.
2-İnsanlık değerlerine uyanlar "ÖZDE insan"; ihlal edenler "SÖZDE insan" olur.

zgnrsn-R

  • Yoğun Katılımcı
  • *****
  • İleti: 729
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #14 : Haziran 01, 2023, 09:47:37 ÖÖ »
Nasa uzaylılarla ilgili yeni açıklama yapmış:

https://www.ntv.com.tr/dunya/uzaylilar-var-mi-nasadan-ufolarla-ilgili-aciklama,gMS2VUea4k6kFf_VBmuSYQ

Bu haberi okuduğumuzda uzaylıların varlığı konusunda henüz sağlam bir kanıt olmadığını anlıyoruz.

Kusursuz nesnellik özeniyle düşünen kişiler, zeki uzaylıların varlığı konusunda bir engel olmadığını (örnek biz insanlar) değerlendirirler. Elbette bir ulaşım engeli mevcut. Evrendeki büyüklükler ve özellikle mesafeler algı kapasitemizin dışında/sınırında; rakam olarak ifade edebiliyoruz, fakat idrak, içselleştirme zor.

Bizim dışımızda zeki uygarlık varsa, gelme külfeti yerine önce haberleşme tercih edilir. Bu akla daha uygun. Nitekim SETİ programları daha etkili olabilir; fakat henüz o da bir anlamlı ipucu bulamadı.

Bu uçsuz bucaksız muazzam evrende yalnız olmamız da olası. Evet, büyük bilimsel ve konfor başarılarımız var. Bunları kendini geliştirmiş kişiler temin ediyor. Diğerleri / çoğunluk "akıl" denilen aracı yönetebilme konusunda yetkin olmadığı gibi kriz üretme potansiyeli de yüksek. Sanki, inanç sistemlerinin, insani organizasyonların vb. başedemediği, giderek zorlandığı, beşeri benliğin zıvanadan çıktığı bir yeni barbarlık dönemi eşiğinde gibiyiz.

Beşeri benlik çoğunlukta (dünya ortalaması OÖS 7.4 yıl). Uzaylı ipuçları, UFO haberleri çoğunluk için evrensel benliğe geçiş için bir kapı aralığı (aslında sadece bir delik) ve bu deliğin sürekli hatırlatılmasını olumluyorum.
1-Kendi öz muhakemesini kullanmayanların hedefi/akıbeti, olgu/olayı çözümlemek yerine "kandırılmak" olabilir.
2-İnsanlık değerlerine uyanlar "ÖZDE insan"; ihlal edenler "SÖZDE insan" olur.

oe_

  • Yoğun Katılımcı
  • *****
  • İleti: 779
Ynt: Uzaylılar niçin temas kurmuyorlar? (Felsefî-bilimkurgu öykü)
« Yanıtla #15 : Haziran 01, 2023, 07:01:34 ÖS »
Aslında o kadar çok yalan söylendi ki, bu noktada ne söyleseler pek etkili olmaz. Doğrudan gezegene inen uzaylılar dışında hiçbirşey inandırıcı olmaz. Var demeleri de, yok demeleri de. Yalancı çoban misali, artık sözlerinin değeri yok.