Çoğu zaman tartışmaların kaydırılmış bağlamı, düşünen insanı açmaza, zora sokuyor ve zemin kaydırılması fark edilmediği için tüm bu tartışmalar, bir zorunlulukmuş gibi kendisini dayatıyor. Felsefenin asli, temel, başlangıç, olmazsa olmaz olan iki disiplini için durum tam olarak böyle aslında, ontoloji ve epistemoloji… Bu iki alan tamamen hedef-saptırma ve “gerçekliği” olmayan var-sayımlar üzerine kuruludur, bu yüzden de bu alandaki tartışmalar ezeli ve ebedi bir hal almaktadır.
Varlık denilenlerin “var-lığı” insan için sorgusuz-sualsiz bir durumdu başlangıçta ve “var-lıktan” varlık terimine gitti, başka deyişle önce var-kıldı, sonrasında ise “varlık” haline getirdi tüm bunları, ancak bu varlık alanı, çok değişken ve oynaktı, zemini oldukça kaygandı, bu yüzden insan varlığın gerisindeki “arkhe” peşine düştü, mutlak varlığı aramaya başladı ve buna da “ilk-felsefe, meta-fizik” adını verdi. Tanrı kavramını da bu rayış sürecinde uydurdu, tanrı ve ruhu yarattı insan, kendisini var-kılabilmek, kendi kendisine meşru bir temel oluşturabilmek adına ve tanrı-ruh insanın mayasında çok tuttu, onu işledi, felsefi olarak alladı-pulladı, süsledi ve piyasaya sürdü, Nietzsche tanrı öldü dese de o aslında hiç ölmedi ve insanın bu sefil halleri devam ettiği sürece ölmeyecek de…
Var-olanların var-lığından varlığa ve ordan da “mutlak-salt” varlığı aramaya başladı, oysa “aynanın arkasında” bir sır-yoktu aslında, bir şey yoktu aynanın gerisinde de berisinde de, insan sadece uydurdu ve uydurduğuyla kaldı….
Bilmeye başladığı andan itibaren, kendisini bir bilen-özne konumuna oturttu, o artık bilendi, bildikçe de bilmeye bilendi, bilendikçe de keskinleşti ve “ukalalaştı”… Gel zaman git zaman, bazı şeyleri “yanlış-bildiğini” fark etti veya genel olarak bilmenin de yanılabileceğini anladı ve yanılgısız salt-hakikat düzlemindeki doğruluk durumunu aramaya başladı.
Kısacası ontik bağlamda “salt-mutlak” gerçeği, epistemik bağlamda da mutlak-şaşmaz “hakikati” aramaya başladı, aradıkça da başı dertten derde girdi, bu uğurlarda yolunu o kadar derinlerden kaybetti ki, artık ilk-başlangıç, çıkış noktasına dönemezdi, ileriye de gidemiyordu, arada, arafta kalmıştı, kaldı, kalmaya da devam edecek…
(Sürecek)