HERAKLEİTOS (MÖ 535-457)
İyonya felsefesinin sonuncu filozofu olan Herakleitos MÖ 540-480 yılları arasında yaşamış ve tüm yaşamını Epeshos’ta (Efes) geçirmiştir. Soylu ve köklü bir aileden geldiği bilgisi dışında Herakleitos’un yaşamına dair bilinen her şey birer söylentiden ibarettir.
İleride Sokrates ve Platon’un düşüncelerinde de açığa çıkacağı gibi çağının demokrasisine yönelik eleştirel tutumu Herakleitos’u yalnızlığa sürüklemiş, sıklıkla “ruh ve düşünce aristokratı” olarak tanımlanmasına neden olmuştur. Kendi ifadesiyle, “‘en iyiler’ bir şeyi bütün şeylere yeğ tutarlar: ölümlü şeylerin verdiği sonsuz ünü; çokluk (çoklar) ise sığır gibi toktur. –Bir kişi benim için on bin kişi, mükemmel ise. –Nedir ki onların aklı yahut düşünmesi; halk şarkıcılarına kanıyorlar ve yığını öğretmen ediniyorlar ‘çokların kötü, azların iyi’ olduğunu bilmeyerek” (Kranz, 1984, s. 69 -B 29. 49. 104). Daha sonra Nietzsche tarafından “pek çoklar” ve “sürü insanı” olarak tanımlanacak olan “çoklar”, Herakleitos’a göre, düşünemeyen, aklını kullanmak, sorgulamak yerine kendilerine verilenlerle yetinen insanlardır.
Yaşamını “çoklar”dan kaçarak geçiren Herakleitos, Diogenes Laertios’un anlattığına göre, kendisine siyasete katılmasını teklif eden yurttaşlarına birlikte devlet yönetmektense çocuklarla aşık oynamanın daha iyi olduğu yanıtını verir. Yine Laertios’un anlattığına göre, insanlardan kaçmak için çıktığı dağlarda vücudu ödem yaparak hastalanan Herakleitos, siteye giderek hekime şaşırtmacalı bir biçimde yağmurlu bir havayı kurağa çevirip çeviremeyeceklerini sorar. Hekimler Herakleitos’un sorusunu anlamayınca da, Herakleitos kendisini gübreliğe gömerek vücudundaki ödemi ısıyla kurutmaya çalışır. Ancak çabası sonuç vermez ve Herakleitos hayatını kaybeder.
Herakleitos’un “çoklar”a duyduğu güvensizlik, onu düşüncelerini çokların anlamayacağı bir üslupla yazmaya iter. Bu nedenle MÖ 3. yüzyılda yaşayan Phliuslu Timon, Herakleitos’a “muammacı” sıfatını yakıştırır. Cicero ise Herakleitos’u “karanlık” (obscure) olarak tanıtır. Herakleitos, Diogenes’in bildirdiği üzere, kitabı Doğa Üzerine’yi “çokluk”tan uzak tutmak, yalnızca onu anlayabilecek olanların okumasını sağlamak için Artemis Tapınağına bırakır. Böylece kitaba yalnızca tapınağa girme hakkına sahip tek sınıf olan aristokratların erişmesini istemiştir. Evren, siyaset ve teoloji kısımları olmak üzere üç bölümden oluşan kitap, o denli ünlenmiştir ki, ilerleyen zamanlarda Herakleitosçular türemiş ve Herakleitos’un öğretisini büyük ölçüde zedeleyerek kulaktan kulağa yaymışlardır.
DİKKAT: Herakleitos’un yazım üslubu son derece ağır ve zor anlaşılır bir nitelik arz etmektedir. Bu nedenle kimi filozoflar, örneğin Cicero, ona “karanlık Herakleitos” adını verirler.
Herakleitos’un Evrenin Ana-Maddesi Üzerine Düşünceleri
Herakleitos’un başlangıçtaki ilgisi, Miletos Okulu geleneğinde görüldüğü gibi arkheyi aramaya yöneliktir. Ancak Herakleitos durağan bir maddeyi arkhe olarak seçmenin doğadaki değişim ve devinimi açıklayamayacağını düşündüğünden, bildiği en hareketli özdeği, “ateş”i arkhe olarak seçer. Ateş, Herakleitos’a göre, tüm var olanların ilk gerçeğidir, tüm karşıtların içinde eridiği birliktir. Herakleitos ateşi bazen buhar, bazen de nefes olarak adlandırır. Nitekim ardıllarından bir kısmı bu nedenlerle ateşi organizmadaki ilk ilke olarak tanımlayacaklardır.
Bazı yorumculara göre, ateş ilkesi sürekli eylemin yalnızca somut, fiziksel bir simgesidir ve bu nedenle ateşi kendinde bir töz olarak değil, oluşun kendisi olarak tanımlamak daha doğru bir yorumdur. Herakleitos’a göre, ateş her şeyin niteliksel olarak değişimine yol açan bir ilkedir. Bu nedenle, Herakleitos’un seçtiği arkhe Miletos Okulunun üyelerinin seçtiği, sabit kalan arkhelerden farklı olarak sürekli değişkendir ve sürekli değişimin ilkesidir. Ateş, bir mum ışığı gibi, bir süre için sabit ve değişmez görünebilse de, malzemesini sabit bir biçimde değiştirebilmektedir (Guthrie, 1999, s. 51). Başka bir deyişle, ateş, hem maddenin arkhetipik bir formudur hem de oluşun düzenidir.
Herakleitos’a göre, dünya hiç sönmeyen bir ateştir. Bu ateşin bir bölümü her zaman öteki maddeler olan toprağı, suları ve havayı oluşturur. Oluş daima bir düzen içerisindedir. Diğer bir deyişle ateş, toprak, su ve hava arasındaki değişimi, birbirlerini daima dengeler biçimde düzenler. Bu açıdan saf ateşin yönetsel bir kapasitesi olduğu ileri sürülebilir. Herakleitos ateşi kozmik güçlerin itici ilkesi olarak ele alır. Ateş suların buharlaşmasına, buharın yükselmesine ve bulut olmasına, bulutun soğuyarak yağmura dönüşmesine, toprağın kurumasına neden olan ilkedir. Bu açıdan ateş katı, sıvı ve gazların “değişim ilkesi”dir.
DİKKAT: Herakleitos, Anaksiman-dros’un evrenin basit bir halden evrim geçirerek oluştuğu iddiasına, evrenin geçmişte de gelecekte de aynı kalacağını ifade eden “(…) o daima hep yaşayan bir ateşti, ve olacaktır” sözleriyle karşı çıkar.
Bu üç kütle arasındaki değişimler eşzamanlı olduğundan birinin azaldığı yerde diğeri çoğalır, böylece bütün hep aynı kalır. “Bütün şeyleri (evreni) şimşek (ateş demek) yönetir. –Bütün kişiler (ve şeyler) için aynı olan bu bizim kozmosumuzu ne bir insan ne de bir Tanrı yaratmıştır, o daima hep yaşayan bir ateşti, ve olacaktır, ölçülere göre parlayan ve ölçülere göre sönen. (…) Ateşin dönüp-değişmeleri: önce deniz, denizin yarısıyla toprak, yarısıyla da aither; fakat yeniden toprak, deniz olarak dağılıp akar ve toprak olmadan önceki aynı orana (logos’a) göre ölçülür. –Ateş gelip bütün şeyleri yargılayıp yakalayacaktır” (Kranz, 1984, s. 64, B. 64. 30. 31. 66). Dolayısıyla bütün dünya düzeni bir yanda sönerken, diğer yanda yanan bir ateş olarak tanımlanabilir. Fragmandan da anlaşılacağı üzere değişim daima bir ilkeye, ölçüye göre sürüp gider.
Herakleitos’un Değişim Üzerine Düşünceleri
Miletli filozofların gerçek physis saydığı arkheyi değişimi açıklamakta yetersiz kaldığı için eleştiren Herakleitos’a göre evren “boyuna akan bir süreç”, başı sonu olmayan bir değişimdir. Bu değişim içinde aynı kalan, sürüp giden hiçbir şey yoktur. Herakleitos’a göre, tüm gerçeklik hiç durmadan akıp giden bir ırmak gibidir. Her ne kadar fizik dünya görünürde devinimsizmiş gibi kabul edilse de gerçekte her şey akışa, değişime tabidir. Kısacası sadece değişenlerden oluşan fizik dünyada değişmeyen tek şey değişimin ilkesidir. Değişim hiç durmadan devam ettiği için nesneyi oluşturan madde, gerçekte zamanın birbirini izleyen iki anında aynı olamaz. “-Olduğu yerde kalan hiçbir şey yoktur. –Aynı ırmaklara girenlerin üzerine hep başka sular akar gelir. –Aynı ırmaklara giriyoruz hem girmiyoruz, hem biziz hem değiliz” (Kranz, 1984, s. 64, B 52. A 6. C 5. B 12. 49a). Evrenin sürekli dönüşümlü bir süreç oluşunu Herakleitos, panta-rhei düşüncesiyle açıklar.
DİKKAT: Herakleitos’un görüşünü kabaca özetlemek üzere kullanılan panta-rhei (her şey akar) ifadesi, gerçekte Herakleitos tarafından değil, ardılları tarafından dile getirilmiştir.
Buna göre, hiçbir şey aynı kalmaz ve her an her şey değişir. Ancak bu değişim kuralsız da değildir. Tüm değişenlerin ardından bir düzen, ölçü bulunur ki bu da bir düzenin, bir kozmosun olduğunu gösterir. Herakleitos tüm değişenlerin oranlı bir biçimde değiştiği düzene logos adını verir.
DİKKAT: Logos Yunancada akıl, düşünce, ölçüt gibi anlamlara gelmektedir. Herakleitos ise bu kelimeyi içerisindeki her şeyin oranlı bir biçimde değiştiği düzen anlamında kullanmaktadır.
Herakleitos’un Logos Öğretisi
Her şeyin değiştiği düşüncesi üzerine temellenen Herakleitosçu öğretide yine de değişmeden kalan iki şey bulunur. Bunlardan ilki, arkhe olan ateşin geçirdiği tüm dönüşümler boyunca aynı kalan miktarıdır. Örneğin bir yerde değişim sonucu toprak azalıyorsa, bu başka bir yerde toprağın çoğaldığı anlamına gelir. Genel anlamda arkhenin miktarı hep sabittir. Evrendeki sürekli değişime karşın her şeyin sabit görülmesinin nedeni de bu oranlılıktır.
Herakleitos’a göre, tüm değişimleri oranlı, düzenli ve ölçülü kılan bir yasa bulunur. Her şeyin değişmesine karşın evrende değişmeden kalan ikinci şey ise işte bu yasa ya da logostur. Logos evrende egemen olan yasadır, düzendir ve akıldır. Logos Yunan dünyasında akıl, ölçü, oran, tasvir, önerme, cümle, söz anlamlarını içerir. Kısacası Herakleitos’a göre, logos, evrendeki her şeyi düzene sokan yasa, “oluş”un “logic”i, “(…) presokratik düşüncenin diliyle, her şeyi yöneten güçtür” (Cevizci, 2014, s. 74). Diğer bir deyişle, logos evreni yöneten ilkedir. Öte yandan logos bir başka yorumla insanın aklî yanıyla da açıklanabilir. Logos kendisiyle, “her şeyin her şey aracılığıyla yönlendirildiği düşünce (gnome)” ile özdeştir (Guthrie, 1999, s. 51). Tıpkı Pythagorasçıların bilen özne ile bilinen evrenin mantıklarının aynılığı gibi, Herakleitos’a göre de logos evrenin düzeniyle insanın düşüncesinin ortak yanıdır.
Böylece Herakleitos hem evrenin hem de aklın yönetici ilkesi olan logosa tanrılık niteliğini yüklemiş olur. Logos dünyadaki çoğulluğun ardındaki birliktir. Bu nedenle, Herakleitos’a göre, dünya aynı zamanda hem birlik hem çokluktur. “Bir”in çoğunluk içinde farklılaşması ve çoğunluğun “bir” ile bütünleşmesi hem sonsuz, hem eş zamanlıdır. Karşıtların birliği evrene bir “gizli uyum” verir. Dolayısıyla evrende karşıtlar, logosun sağladığı uyum içinde sürekli birbirlerine dönüşürler. Her karşıt çift, birbirleriyle savaş içinde bulunan bir birliktir. Karşıtlar arasındaki savaşı düzenleyerek karşıtların oranlı bir şekilde birbirlerine dönüşmesini sağlayansa logostur.
Karşıtlar arasındaki savaş, aynı zamanda karşıtlar arasındaki birliği de ortaya koyar. Her bir tek, karşıtı var olduğu için vardır ve her bir tek karşıtını sınırlarken, aynı zamanda var olmasının koşulunu ortaya koyar. Bu düşünme biçimi diyalektik düşüncenin ilk basamağını oluşturur. Soğuk-sıcak, gün-gece, hastalık-sağlık gibi karşıtlar bir bütünün iki yarısını oluştururlar. Bu nedenle, “(…) doğru ve eğri yolu bir ve aynıdır –İnen ve çıkan yol bir ve aynıdır. –İyi ve kötü bir ve aynı şey” (Kranz, 1984, s. 64, B 59. 60. 58). Evrendeki oluş halinin nedeni de karşıtlar arasındaki süregiden savaş durumudur.
DİKKAT: Diyalektik düşünce ileride öncelikle Hegel, daha sonra ise Hegel’den aldığı ilhamla Marks tarafından kullanılacaktır. Ancak Herakleitos diyalektiği ontolojik açıdan değerlendirirken, Hegel’in diyalektiği epistemolojik bir bağlama oturur.
BİLGİ: Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Türkçe Bilim Terimleri Sözlüğü diyalektik kavramını şu şekilde tanımlamaktadır: “Doğa, toplum ve düşüncenin, içlerinde var olan çelişkilerin doğal sonucu olarak, karşıtlıklar arasındaki çatışmalardan, sav ile karşısavdan doğan yeni bireşimler ve çember değil de sarmallar biçiminde gerçekleşen sürekli devinim ve sürekli değişim ilke ve yöntemi, eytişim”.
Savaş durumu her nesnenin karşıtların toplamı olduğunu ifade eder. Bu açıdan, Herakleitos’a göre, bir nesne “hem vardır, hem yoktur” (Aristoteles, 1996, 1005b 25). Herakleitos’un değişimi ve nesnede süregiden savaş durumunu anlatmak üzere kullandığı bu düşünce, felsefe tarihinde çokça tartışılan bir konuya başlangıç oluşturur. Özellikle Aristoteles Herakleitos’un değişimi anlatmaya yönelen bu düşüncesini, çelişmezlik ilkesini zedelediği gerekçesiyle hatalı bulur. Oysaki Herakleitos nesnede var olan zıtların aynı anda belirdiğine değil, nesnenin potansiyel olarak karşıtlardan her birine dönüşebildiğine dikkat çekmeyi hedefler. Söz konusu zıtlar arasındaki savaşı düzenleyen ise logosun kendisidir.
Sonraki dönemlerde, kendi felsefelerini temellendirmek amacıyla Herakleitos’un görüşlerini çarpıtarak kullanan Sofistler, logosu unutmuş, tüm evrene salt değişimin hâkim olduğunu ve bu nedenle de bilgiye ulaşmanın imkânsız olduğunu iddia etmişlerdir. Sofistlerin bu çabalarıyla Platon’un eleştiri oklarına hedef olduğunu hatırlatmak gerekmektedir. Buna karşın, Herakleitos’un görüşü mutlak göreliliği değil, logosun değişmez yasasını temel alır. Logosun yasası insan yapısı değildir. İnsan yapısı olan ve olmayan tüm yasalar logostan pay alırlar. Logosun nesnelliğini göz ardı eden Sofistler ise insanlar tarafından üretilen yasaları doğanın yasalarından bütünüyle koparırlar.
Herakleitos’un Bilgi Kuramı ve Ruh Öğretisi
Hem insan doğasına hem de fizik doğaya düzen katan logos bilginin olanağını da teşkil eder. Herakleitos’a göre, algı dünyası değişmezmiş gibi görünür, fakat bu görünüş aldatıcıdır. Görünenlerin ardındaki düzen akılla kavranabilir. Diğer bir deyişle, gerçeğin bilgisini duyular değil, sadece akıl verebilir. Logosun sesini duyamayanlar için ise duyular aldatıcıdır.
Herakleitos’ta akıl, kozmik aklın yani logosun insandaki karşılığıdır. İnsanı beden ve ruhtan oluşan ikili bir yapı biçiminde tanımlayan Herakleitos için evrendeki kozmik ateş, insanın ruhunda varlığını sürdürür. İnsan her nefeste kozmik ateşi içine çeker ve böylece akıl sahibi haline gelir. Buradan hareketle Herakleitos’un tanrısal olan logosu ortak akılla temellendirdiği, çünkü logosun ancak herkeste ortak olan akılla kavranabileceği ileri sürülebilir (Capelle, 1995, s. 131). Ancak, Herakleitos’un aristokratik tavrı aklı herkeste ortak olarak tanımlamakla birlikte, herkesin aklını kullandığını kabul etmez. Ona göre, “çokluk” pay aldığı aklı kullanmaz ve duyularla kavradıklarını gerçek zanneder: “Ruhları ham olan insanlar için, gözler ve kulaklar kötü tanıktır” (Kranz, 1984, s. 66, B 107). Ruhları ham olan kişiler logosu kavrayamaz ve kendi düşünceleri varmış gibi yaşarlar: “Demek ki izlemeli ortak olanı –Ortak olsa da Logos –çoğunluk yaşar kendine özgü düşüncesi varmış gibi” (Herakleitos, 2012, s. 22).
Kozmik akılla insan aklı arasındaki yapısal benzerlik gerçekliği anlamak, kozmik akılla insan aklı arasındaki benzerliği kavramak ise insanın kendisine bakma gereğini doğurur.
DİKKAT: Pythagorasçıların makro kozmos ve mikro kozmos arasında kurmuş oldukları benzerlik, Herakleitos’un düşüncesinde evreni yöneten tanrısal akıl ile insandaki akıl arasında kurulur. Ancak, Herakleitos’ta, Pythagoras’tan farklı olarak, tanrısal akıl ile insan aklı arasındaki ortak düzeni ifade eden logos bir maddedir, yani ateştir.
Nitekim Herakleitos “kendimi araştırdım” (Kranz, 1984, s. 65, B 101) derken, gerçeğin ya da logosun araştırmasına yöneldiğini dile getirmiş olur. Bu araştırma bir yandan fizik dünya düzenini ifade eden varlığın diğer yandan da logosa uygun, bilgece yaşamın mahiyetinin araştırması olarak ahlakın alanını oluşturur. Dolayısıyla Herakleitos’un düşüncesinde, varlıkla akıl arasında dolaysız bir bağ kurulur. Ancak bu bağ özellikle modern özne tanımının mucidi Descartes ile tamamen kopartılacaktır.
İlkçağ Felsefesi/ Doç.Dr. Ahu TUNÇEL –AÖF Yayınları)