Salvador Dali’nin katolikliğe geri döndüğünü açıkladıktan sonraki eserlerinden
Christ of Saint John of the Cross pek çok yönden tartışmalıdır. Tartışmalar Dali’nin gerçek bir katolik hıristiyan olup olmadığından tutun da eserin sanatsal değerine kadar uzanmakta ancak burada, söz konusu tartışmalara katılmak gibi bir amaç güdülmediğini söylemeliyim. Biraz yakından bakıldığında Dali’nin sadece katolik dünyanın değil tüm standart dini inanışların sınırlarını zorlayacak bir “manevi tasavvura” sahip olduğu açıktır. Hatta iddia edildiği gibi Dali, Franco rejimi tarafından kabul görebilmek ve İspanya’ya geri dönebilmek için katolisizme yönelmiş de olabilir. Ama yine de her halükarda Dali, dehası altında kalan sanatçılardan biri olmalıdır. Mistik manifesto ve nükleer mistisizm gibi absürtlükler, sanatçı denen tip için neredeyse kaçınılmaz bu “kendi dehası altında kalma” yazgısının tipik örneklerinden kabul edilebilir. Hatta bu husus sanıyorum ki, başlıbaşına üzerine konuşulması gereken çünkü elzem olan sanat tarihi denilen şeyin yeniden inşaası ile ilgili olan bir durumdur. Zira, sanat tarihini denen şey dehanın kendi kuvveti altında kalmasının tarihi olarak yeniden oluşturulmalıdır. Sanat akımları da , gerekirse dehanın kendi yaratıcı kuvvetleri ile mücadelesinin niteliğine göre yeniden sınıflandırılmalıdır.Sanat tarihinin söz konusu yeniden inşaası bu yazıda kalkışılamayacak kadar kapsamlı ve güç bir iştir ve bununla kısmen ilişkili bile olsa herhangi bir
girişim geleneksel sanat tarihçiliğinin sınırlarını zorlamakta ve bunun için de entelektüel bir direnç ile karşılanmaktadır.
Dali’nin Christ of Saint John of the Cross’una geri dönersek, tablo esasında bir mistik olan Aziz John’un İsa’nın çarmıha gerilişini “gördükten” sonra karaladığı
çizimin etkisiyle yapılır. Söylediğine göre Mistik Aziz John, manastırındaki balkondan bakarken İsa’nın çarmıha gelişini görmüş ve hemen bu kutsal anı bir kağıda resmetmişti.Daha ilk bakışta, bu eskizde diğer çarmıhtaki İsa tasvirlerinden radikal olarak farklı olan bir durum göze çarpar: Resme bakan kişinin başka bir değişle söylersek de İsa’nın konumu...Çarmıhtaki İsa figürü resmedilirken resmin karşısındaki kişi her zaman tasvire aşağıdan bakacak şekilde konumunu bulurken, Aziz John’un çizimi izleyicinin konumunu değiştirerek, onu çarmıhtaki İsa’ya yukarıdan bakar hale getirir. Ancak bu tanrısal bir konum değildir.Bu sadece Aziz John’un balkonundan kaynaklanan bir konumdur. Aziz John’un halüsinasyonu bu dünyadan tamamen kopmuş değildir çünkü onun perspektifi balkondan aşağıya bakan bir kişinin perspektifidir. Bu fiziksel olarak mümkün bir konumdur.Öyle ki, bir halüsinasyonun tasviri olan bu eskizde böylesine perspektif kurallarına ve “gerçekliğe” uygunluk şaşırtıcıdır.Oysa, Dali’nin tablosunda durum çok daha ilgi çekicidir.
Dali, eskizdeki perspektif değişimini ; İsa’nın yukarıdan aşağıya alınmasını ya da başka bir değişle resme bakanın aşağıdan yukarıya alınışını ilginç bulmuş olmalı ki bu bakışı kendisi de benimser. Ancak tablo geleneğin sadece perspektifine karşı çıkmamakta, aynı zamanda İsa’yı tasvir ediş tarzına da karşı çıkmaktadır. Bunun için kendisinin yapacağı Çarmıhtaki İsa’nın
Grunewald’ınkine her anlamda zıt olacağını söyler: “Yapacağım İsa resminin bu güne kadar yapılmış olanların hepsinden daha fazla güzellik ve mutluluk yansıtmasını istiyorum.Benim çizeceğim İsa her anlamda Grunewald’ın çizdiği vahşi biçimde, gizemden uzak ve materyalist İsa’nın zıttı olmalı.” Ve söylediğini yapmadığını da kimse iddia edemez. Onun İsa’sında et ve kemiğe, kan ve irine, işkencenin ızdırabına dair hiçbir şey bulamazsınız.Tablodaki İsa için bir Hollywood aktörünü model olarak kullanan Dali, tasviri sahiden de çarmıhın acı ve ızıdıraba dair tüm anlamından arındırır.
şuradaki bazı çarmıhtaki İsa tablolarına bakılırsa, Dali’nin sahiden de farklı bir çarmıhtaki İsa tablosu yaptğı daha iyi görülür.Hatta Dali’nin çalışması kendisinden esinlendiği Aziz John’un eskizi ile de zıttır.Bu fark sadece Dali’nin mükemmeliği bozulmamış İsa’sına karşın Aziz John’un İsa’ya çaktığı mıhlarla ve dikenli taçla ile ilgili değildir: Dali İsa’yı tıpkı Aziz John gibi aşağıda konumlandırmasına rağmen fiziksel olarak mümkün olmayan bir konumlandırmayı resmettiği için de böyle bir “zıtlık” söz konusudur. İsa’nın konumu fiziksel olarak mümkün değildir, çünkü resme bakıldığında böyle bir bakışın imkansızlığı ile karşılaşırız. İsa’ya yukarıdan bakmakta gibiyizdir, onun kafasının üzerinde bir yerde olduğumuza eminizdir.Ancak daha sonra gözümüzü İsa’nın başından aşağıya doğru kaydırdığımızda ve nihayet yeryüzüne ve denize yani ufuk çizgisinin altına odaklandığımızda aslında manzarayı cepheden gördüğümüzü fark ederiz.Yani, cepheden gördüğümüz bizimle aynı hizadaki manzaranın üstündeki İsa, nasılsa bizim konumumunza göre aşağıda kalmaktadır.Sanki Dali iki farklı resim yapmış ve sonra bu iki farklı resmi birleştirmiş gibidir.Sanki önce yukarıdan bakarak İsa’yı, sonra da tam karşıdan bakarak balıkçıları, denizi ve ufku çizmiş, nihayetinde de bu iki farklı resmi birleştirmiştir.
Bunların dışında, dikkat edersek İsa’nın çarmıhta bu şekilde konumlanamayacağına dair bir başka husus daha gözümüze çarpar. İsa’nın kollarının gölgesinin çarmıh üzerine düşme açısı fiziksel olarak mümkün değildir.
***
Tüm bunlar aslında yazının başında değinilen, Dali’nin gerçekten bir Hıristiyan olup olmadığına dair tartışmalarla ilişkilendirilebilir.Dali’nin aslında hıristiyan olmadığını, onun çarmıhtaki İsa’nın anlamını kavrayamadığını söyleyen dindar ve gelenekçi eleştirmenler ilk bakışta haklı görünmektedirler. Çünkü sahiden de, Dali resimde Hırstiyanlığın temeli olan teslise, yani Tanrının ete kemiğe bürünmesine dair inanca dair bir şey söylememektedir. Tabloda merhamet, acı , fedakarlık Hıristiyanca temalar da mevcut değildir. Zira,onun İsa’sı çarmıhta ve işkenceden geçmiş olmasına rağmen hiç bir fiziksel örselenme imaresi taşımayan bir figürdür; tıpkı fönlü saçları , parlaması için yağlanmış kaslı ve fit vucudu ile bir doğal afetin ya da patlamanın içinden çıkıp gelen Hollywood kahramanı gibidir. Peki, tüm bunlar ne ifade etmektedir? Dali’nin oldukça etkileyici ve dahiane olan perspektif anlayışını nasıl anlamalıyız? Yani bu tabloya bakan kimdir ve nereden bakmaktadır? Son olarak, burada Dali’nin söylediği kadar bir radikal kopuş sahiden söz konusu mudur?
***
Dali’nin tablo üzerine yaptığı ön çalışmalar bize bu sorular için yardımcı olabilir.
Şuradaki çalışmalarda Dali’nin çarmıh ve İsa’yı oldukça geometrik bir şekilde tasavvur ettiğini görüyoruz. “Study for 'Christ of St. John of the Cross”ta sol tarafta önce olabildiğince “irrasyonel” bir deneme karşımıza çıkıyor.Daha sonra sağ tarafta bu irrasyonalite geometrik bir ifadelendirmeye dönüşüyor: Bir üçgen ve üçgenin alt kısmında bir daire. Onun için daha sonra Dali, bilim ve matematiği Tanrının varlığının kanıtları olarak sunabilecektir.
İşte, bu soyut geometrik ifadelendirme aslında tablonun özüdür. Çünkü kutsal bir durumun tasviri olan tablo, tamamen soyut ve kavramsal bir şeye dönüşmüştür. İsa’nın ya da tabloya bakanın konumundaki imkansızlık bununla ilgilidir. Dali’nin düşündüğü bağlamda çarmıh olayı, hiçbir yerde, hiçbir zamandadır. Tıpkı “salt geometrik” kavramlar olan üçgen ve daire gibi çarmıhtaki Tanrı da salt kavramsal bir şeydir. Tam da bunun için onun çarmıhtaki İsa’sının bedeni tüm işkenceye rağmen fiziki hasardan münezzehtir ve böylece önceki tüm tasvirlerden daha fazla güzellik ve mutluluk içermektedir.Yani o salt kavramsal bir şey olarak tasavvur edilmiştir ve bu yüzden zarar verilebilir de değildir. Başka bir deyişle katolikliğe geri dönmesiyle Dali, kendisini “istememektense hiçliğin kendisini isteyen” yani salt kavramsal olanı isteyen Platonizmin diğer üstad İspanyol Hıristiyan ressamları arasında yani Güney rönesansı ya da başka bir ifade ile Latin rönesansını takip ederken bulur. Latinler arasında zaman zaman İsa’nın başındaki haleyi kaldıran ve kan revan içinde betimleyen ressamlar çıkmamış değildir.Ancak onlardan hiç biri İsa’yı duyarlılık, acı içinde olmaklık , naziklik ve ağır başlılık gibi platoncu erdemlerin dışında tasvir etmiş değildir.İşte, Dali’nin çarmıhtaki İsa’sının Grunewald’ınkinin tam zıttı olması belki de asıl bununla ilişkilidir. Çünkü “bir materyalist İsa figürü olarak Grunewald’ın İsa’sı” gerek çarmıhta gördüğü muamele ve tasvirdeki aleni vahşet ile şiddet bakımından gerekse
diriliş tasviri ile hıristiyan dünyaya ait olmaktan çok pagan tanrılarının dünyasına ait görünmektedir. Grunewald, İsa’yı ne çarmıhta “olduğu gibi” anlatmaktan ve zavallı bir haldeyken tasvir etmekten imtina etmiş, ne de dirilişte onu bir Hıristiyan azizine dönüştürmüştür. Dirilişte diğer yanağını çeviren ya da düşmanı helak etmekten dolayı hemen ağırbaşlılığını takınan bir hıristiyan figürden çok kudretli bir pagan tanrısı görülür.
Dali’nin İsa’sı için bir karşıtlık aranacaksa tam da burada aranmalıdır. Yani, Dali, Grunewald ‘i “karşıtı” olarak örneklediğinde doğru söylemektedir ancak doğru sebeplerle söylediği hiç de iddia edilemez. Çünkü Dali’nin kendisi de tıpkı Christ of Saint John of the Cross’ta eskizlerinden birini balıkçı olarak kullandığı Velazquez gibi Platonik bir dünyanın dile gelişidir.Dali, Velazquez’in eskizini tabloda kullanarak sadece Platonik geleneğe yerleştiğini ilan etmiş olmaz, aynı zamanda kendisini bu geleneğin en yeni ve önemli emsallerinden biri olarak da taktim eder.